taş pencere
Titreyen ışıkla bir olarak; nefesini onunla alarak ve arada vermeyi unutarak yaşıyor Leyla.
Tam da o odada, bir göz odada. Her şeyin iç içe geçtiği ve kesiştiği matruşkada.Şimdi damlatan musluğun sesi ona uzaktan geliyor. Burada o ama uzakta. Düşünceleri bile boğulmuş damlayanlarla, öylesine etkisiz ki artık.
Bi damla su.
Bi damla kaçış.
Saat 15.30, havanın ılıklığı insanların üstünde, ruhlarında esiyor ve çoğalıyor. Uzun taş pencerelerden baktığında Leyla, soğuk. O hariç herkes sıcak sanki. Mutluluk için sebepler dağıtılmış bir o kalmış taş pencereleriyle. Yine de hiç vazgeçmedi onları sevmekten. Bir söz çıktıysa ağzından önemsediği birine aksini asla düşünemezdi.
''Seviyorum bu taş pencereleri, gerçekten seviyorum.''
Saat 18.30 hava artık güneşin çekilmesiyle kırdı sıcağını, çekti elini eteğini günün üstünden. İnsanlar azaldı çoğaldı sokakta kayboldu bulundu. Saatler değişti ve saatler sonra takvimden bir yaprakta değişecek. Onun orda oturması değişmeyecek gibi. Çok daha uzun sürüyor bu sefer. Kalkmaya niyeti varda gücü yok, niyetinde bir önemi yok bu noktada. Halinden memnun mu bilinmez. Kim bilebilir gerçekten?
Ayaklarını ne yönetir insanın? beyin kalp yüzünden hastalanırsa nasıl sahip çıkar, kollar vücuda. Yönetimin elden gideceğini anlayınca delirmez mi devlet ? sıkmaz mı ipleri? İpi geçirdiği boynu kırmaktan çekinir mi ki? Her beyin, her insan ve her devlet katildir biraz.
Sonunda ayağa kalktı Leyla, saat kaç ve gün ne bilmiyor. İnsanları izlemeyi hiç bırakmadı ama kaçıncı günün batışında olduğunu atladı. Ben biliyorum çok geçmedi, kocaman lanetli bir yaşamı düşününce bir buçuk gün nedir ki! Buçuğu duysa gülerdi Leyla. Bunun bile yarım olması onu üzerdi, ama gülerdi. Acıya gülmese insan yaşayamazdı çünkü ve insan deneyimlemeden kabullenemezdi bu cümleyi. Sahi oldukça zaman oldu mu Leyla kabulleneli?
Tam da o odada, bir göz odada. Her şeyin iç içe geçtiği ve kesiştiği matruşkada.Şimdi damlatan musluğun sesi ona uzaktan geliyor. Burada o ama uzakta. Düşünceleri bile boğulmuş damlayanlarla, öylesine etkisiz ki artık.
Bi damla su.
Bi damla kaçış.
Saat 15.30, havanın ılıklığı insanların üstünde, ruhlarında esiyor ve çoğalıyor. Uzun taş pencerelerden baktığında Leyla, soğuk. O hariç herkes sıcak sanki. Mutluluk için sebepler dağıtılmış bir o kalmış taş pencereleriyle. Yine de hiç vazgeçmedi onları sevmekten. Bir söz çıktıysa ağzından önemsediği birine aksini asla düşünemezdi.
''Seviyorum bu taş pencereleri, gerçekten seviyorum.''
Saat 18.30 hava artık güneşin çekilmesiyle kırdı sıcağını, çekti elini eteğini günün üstünden. İnsanlar azaldı çoğaldı sokakta kayboldu bulundu. Saatler değişti ve saatler sonra takvimden bir yaprakta değişecek. Onun orda oturması değişmeyecek gibi. Çok daha uzun sürüyor bu sefer. Kalkmaya niyeti varda gücü yok, niyetinde bir önemi yok bu noktada. Halinden memnun mu bilinmez. Kim bilebilir gerçekten?
Ayaklarını ne yönetir insanın? beyin kalp yüzünden hastalanırsa nasıl sahip çıkar, kollar vücuda. Yönetimin elden gideceğini anlayınca delirmez mi devlet ? sıkmaz mı ipleri? İpi geçirdiği boynu kırmaktan çekinir mi ki? Her beyin, her insan ve her devlet katildir biraz.
Sonunda ayağa kalktı Leyla, saat kaç ve gün ne bilmiyor. İnsanları izlemeyi hiç bırakmadı ama kaçıncı günün batışında olduğunu atladı. Ben biliyorum çok geçmedi, kocaman lanetli bir yaşamı düşününce bir buçuk gün nedir ki! Buçuğu duysa gülerdi Leyla. Bunun bile yarım olması onu üzerdi, ama gülerdi. Acıya gülmese insan yaşayamazdı çünkü ve insan deneyimlemeden kabullenemezdi bu cümleyi. Sahi oldukça zaman oldu mu Leyla kabulleneli?
Yorumlar
Yorum Gönder